10 Eylül 2007 Pazartesi

Yanında en yakın dostlarından Çetin Bilgin ile ‘’Sason Mapushanesi’’ şiiri üzerinde çalışırlar.

Ey Hayat
Sen şavkı sularda bir dolunaysın
Aslında yokum ben bu oyunda
Ömrüm beni yok saysın...

6 Mart 1967:
Van Gölü'nün kenarında Bitlis'in şirin bir ilçesi olan Ahlat'ta dünyaya geldi. Öğretmen bir babanın ve ev hanımı bir annenin altıncı ve son çocuğudur. Köy Enstitüsü mezunu olan babasının tayini nedeniyle İstanbul'a yerleşmişlerdir.

İnsan doğduğu yere benzer
Toprağını iten çiçeğe
Suyunda yüzen balığa...

Büyük bir vefa duygusuyla, Bitlis'in suyunu ve toprağını heybesinden hiç eksik etmeden, yine suyuna ve toprağına büyük bir aşk ve tutkuyla bağlanacağı ve üzerine şarkılar besteleyeceği; anılar biriktireceği bu şehirde eğitim hayatına başlamıştır.

İlkokul: Paşabahçe İlkokulu
Ortaokul: Paşabahçe Ortaokulu
Lise: Paşabahçe Ferit İnal Lisesi
Üniversite: İstanbul Üniversitesi, İletişim Fakültesi, Gazetecilik ve Halkla İlişkiler bölümü

Onur Akın bütün bu dönemlerinde müzikle içi içe yaşamıştır. Aile bireylerinin müziğe olan yakınlığı yaşamında yön çizmiştir. Okul sıralarındaki müzik çalışmaları üniversite yıllarında GRUP BARAN'ın oluşumuna etkendir.

Fakültenin önü demirden köprü
Fakültenin önü bir sıra kavaktı
Biz bir garip yiğit kişiydik
Bütün hürriyetler bizden uzaktı

1987 yılında kurduğu grubun, 1989'da ilk albümü YEDİVEREN dinleyiciyle buluşmuştur. Vedat Türkali'nin 1944 yılında yazdığı BEKLE BİZİ İSTANBUL adlı şiir Onur Akın'ın bestesi ve yorumuyla, kendi alanında gelecek yıllara yürüyen bir klasik eser olmuştur.

Açardın yalnızlığımda
Mavi ve yeşil açardın
Yenerdim acıları kahpelikleri

Yıl 1991. Onur Akın, GRUP BARAN'la ikinci ve son albümleri olan KUYTUDA BAŞAK'ı yayınladı ve bundan sonra müzik çalışmalarına tek başına devam etti.

Küçük serçelerin izlerinde
Buluruz belki yaşam aşkını
Ya da hasta yataklarımızda
Su veririz belki birbirimize
Boş ver bunları bir tanem
Sen benimle ölür müsün

Yine aynı yıl öğrencilik yıllarında yol arkadaşı Hanife Sevim artık hayat arkadaşıydı

İnadına inadına
Seveceksin inadına

Yaşanan tüm umutsuzluklarda, kirlenmelerde, bozulmalarda, yaşamın sert karanlıklarında ışığı taşımıştır müziğiyle bizlere büyük bir umutla...
1993'te "Seni İstanbul Yapmalı" (Gözlerimde Bulut), 1995'te "Nereye Ey Güzel İnsanlar" adlı albümleri yayınlandı.

Sana Küçüğüm diyorum
Büyüklük senin yüreğinde

Ah canım kızım Eylül
Oy benim kızım Eylül

Yıl 1995. Ressam Hanife Sevim Akın ve müzisyen Onur Akın'ın kızları Eylül Türkü Akın, 1994'ü 1995'e bağlayan yılbaşı gecesi, bütün yıl dönümlerinin en güzel hediyesi olarak merhaba der annesine ve babasına.

Ayrılıklar eskidi
Biz eskidik
Aşk bize küstü usta

Ay tutuldu mavzerleri sıktılar
Kaldırıp bir başlarını baktılar
Terk etmişti yerlerini yıldızlar
Şat Deresi'nde pusuya çekildi sular
Halil'i vurdular! Halil'i vurdular!...

Fethiye çalış sahillerinde Akdenizin mavi sularına yüz , yıldızlarına ise el verir.Gece yarılarına kadar çalışır.Yanında en yakın dostlarından Çetin Bilgin ile ‘’Sason Mapushanesi’’ şiiri üzerinde çalışırlar.Aşk bize Küstü şarkıları bu sahillerde demlenir ve 1997 yılındada yayınlanır

Son vapurda ayrıldı limandan
Son tren içimi çizipte geçti

Yıl 1999. Onur Akın "Asi ve Mavi" adlı albümünü dinleyicileriyle paylaştı.

Ben yağmur yüklü bir bulutum
Kime çarpsam ağlarım

2000 yılı sonlarında yine hayatın bütün renklerini içinde taşıyan bir albüm olan "Ey Hayat" dinleyicileriyle buluştu.

Anadolu'dan aldığı bütün kültürel birikimi tüketmeden, yeniden ve kendi kimliğiyle üreterek, tekrar Anadolu kültür mirasına sunan Onur Akın diğer albümlerinde olduğu

gibi yepyeni besteleriyle dinleyicileriyle yeni bir buluşma noktası hazırladı.

Hey bakışı sevdalı
Hey duruşu yaralı
Seni kimden sormalı
Seni aşka yazmalı

Aşka yazılacak bütün yaşamların kıyısında özenle seçilmiş şiirler ve bestelerden oluşan son buluşma noktası "Seni Aşka Yazmalı" adlı albümüdür.

Onur Akın son albümünü uzun yıllardır düşünü kurduğu, her alanda onun hayata, sanata bakışını yansıtacak, üretimleriyle müziğin ve sanatın yozlaştırıldığı bu yabancılaşma ve kirlenme çağında kayalıklarda bir avuç toprağa tutunup direnen küçük bir incir ağacının duyarlılığını, direngenliğini taşıyacak Eylül Müzik'i kurmuştur.

Grup Baran sürecinden bugüne yurtiçinde ve yurtdışında verdiği konserlerle, samimi ve dürüst bir paylaşımı yaşadığı ve ülkenin her yerinde onu yalnız bırakmayan dinleyicileriyle birlikte, Seni Aşka Yazmalı adlı albümün konserlerine devam edecek ve bu incir ağacını yaşatacaktır.

Gün gecede bilenirmiş
Ve hasret sevdada
Dağlar dize gelirmiş
İnatla yürüdükçe
Yeter ki umut olsun
Yeniden dermanlar doğursun
Umut olsun
Olmaz değildir hiçbir şey....

''SASON MAHPUSHANESİ VE HALİL'İN DESTANI''I SİİRTLİ RESSAM ÇETİN BİLGİN YAZDI

SASON DESTANINI SİİRTLİ RESSAM ÇETİN BİLGİN YAZDI.

SASON MAHPUSHANESİ

VE HALİL'İN DESTANI

Kaçamadı diyorlar
Buradan bir tek adam
Kapısı demirden külçe
Yüksek kalın taş duvarlı
Ve üstelik penceresiz
Halil içerde böyle çaresiz

Sason Mahpushanesi
Önünde bir kırmızı dut
Sırtında Şat Deresi
Çocuk eğilmiş dut toplar
Sanki Halil'in düşlerini
Sıkıştırır çocuk yüreğine

Gerçek ve yalan aynı gecenin
İkiz çocuklarıdır benim ülkemde

Şeyh İkbal'in kısrağına
Binip kamçı vurdu Halil
Nal seslerinde koptu fırtınalar
İlk defa göründüler
Kutsal Melato Dağı'nda
Çıyanlar, yılanlar

Ay tutuldu mavzerleri sıktılar
Kaldırıp bir başlarını baktılar
Terk etmişti yerlerini yıldızlar
Şat Deresi'nde pusuya çekildi sular
Halil'i vurdular! Halil'i vurdular!...

Buralarda insanlar
Ölmediler hiçbir zaman
Hiçbir zaman ölmediler kaderleriyle...

Sason Mahpusanesi'nde
Halil'in adı kaldı
Bir tutam sarı tütün
Ve bir hüzün içimi
Dağıldı taş avluya
Lanetli kehribar taneleri.

Müzik : Onur Akın

Şiir : Çetin Bilgin

SİİRT HALKI BU HABERİN TAKİPÇİSİ OLACAK.

Afif DEMİRKIRAN : “Siirt’te müze kuracağız”

Siirt Ak Parti Milletvekili Afif DEMİRKIRAN, geçtiğimiz hafta Siirt’e geldi. Siirt’te düzenlenen “İbrahim Hakkı ve Siirt Uleması” sempozyumuna katılan DEMİRKIRAN, Siirt’in tarihi ve kültürel dokusunun bulunduğunu ve bunlara sahip çıkılması gerektiğini bahsetti.

Yapılan arkeolojik kazılardan çıkan tarihi eserlerin Siirt’in tarihine önemli ışıklar tutacağını belirten DEMİRKIRAN : “Eserlerimiz hiç uygun olmayan yerlerde sergilenmekte. Ya evlerin bodrumunda ya da yakın civardaki illerde bulunan müzelerde sergileniyor. Bu durumu ortadan kaldırmak için Siirt’te bir müze kurulması şart. Bu konuyla ilgili bir çalışma başlattık. Kültür ve Turizm Bakanlığımızın da desteğiyle Siirt en kısa zamanda müzesine kavuşacaktır.” Dedi.

Siirtli Sertab Erener

Siirtli Sertab Erener

Sertab Erener kariyerinin 15. yılını yarın Harbiye Açıkhava Sahnesinde pek çok sürpriz isimle birlikte kutluyorTürkiye�ye ilk Erovizyon birinciliğini getiren Sertab Erener, bugüne kadar 5 milyona yakın albüm sattı ve sayısız ödül aldı. Sesi ve sahne performansıyla büyük bir hayran kitlesine sahip olan Erener, 1992 yılında başladığı profesyonel müzik kariyerinde 15. yılını geride bıraktı.

Operadan popa kadar birçok müzik türünü kapsayan ses yeteneği ile Jose Carreras ve Ricky Martin gibi dünyaca ünlü sanatçılarla düet yapan ve Türkiye�nin en çok albüm satan kadın pop şarkıcılarından biri olan Erener, 15. yılını Garanti Bankası sponsorluğunda, Şişli Belediyesi katkılarıyla Harbiye Açıkhava Sahnesi�nde gerçekleştireceği bir konserle kutlayacak.
Sahne üzerinde birçok sürprizin gerçekleşeceği, çok özel bir repertuvarla hayranlarının karşısına çıkacak olan sanatçıya, Sabri TuluÇ Tırpan müzik direktörlüğündeki Senfoni Orkestrası ile Sezen Aksu, Levent Yüksel, Demir Demirkan, Nil Karaibrahimgil, Fahir Atakoğlu gibi ünlü sanatçılar da eşlik edecek. Murat Uncuoğlu ve Aytekin Kurt�un da konuk olacağı bu büyülü gecenin kayıtlarından oluşacak DVD ise daha sonra piyasada olacak. Konser yarın saat 21.30�da.

9 Eylül 2007 Pazar

Siirt Üniversitesi için yer arayışı sürüyor



Siirt Üniversitesi için kampus yeri arayışları devam ederken, vatandaşlar yer konusunda hassas davranılmasını ve iyi bir seçim yapılmasını istiyor.

AK Parti Siirt Milletvekili Afif Demirkıran ve Belediye Başkanı Mervan Gül'ün de katıldığı yer arama çalışmalarında üç yer üzerinde duruluyor. Havaalanı civarındaki iki bölgenin şehre uzak olduğu belirtilirken, vatandaşlar, Evren Mahallesi'ndeki yerin daha uygun olduğu görüşünü savunuyor.

Üniversitenin şehrin geleceğini belirleyen en önemli faktörlerden olduğunu ifade eden Siirtliler, Evren Mahallesi'ndeki söz konusu yerin arka taraflarında hazine arazilerinin olması ve bu alanda çok araziye sahip olan Hacı Hüseyin Ağa Vakfı mütevellisinin gereken desteği vereceğini açıklamış olması dolayısıyla bu araziye ağırlık verilmesi gerektiğini savunuyor.

Siirt Milletvekili Afif Demirkıran da vatandaşların kaygılarına katıldıklarını belirterek, yer seçiminde bu konuların dikkate alınacağını söyledi.--------------------------cihan.

2 Eylül 2007 Pazar

Sason da bir efsane dağ:MELATO

Melato (Mereto ) Dağı ilçemizin 11 km kadar kuzeydoğusundadır. Çıplak ve az çok metamorfik karbonatlar ile beyaz renkli kuvarsitlerden oluşmuştur. Batman yöresinden bakıldığında piramit biçiminde görülür. Doğu Toroslar’ın en yüksek noktası olan tepesinden bütün Diyarbakır havzası seyredilebilir.
2.973 m. yüksekliği ile bölgenin en yüksek dağı olan Melato'nun tepesinde güney duvarı yıkılmış bir manastır bulunmaktadır.
İlçenin belli başlı diğer yüksek dağları Subaşı Dağı(Zovaser) 2721 m., Kuşaklı (Helkıs) Dağı 1947 m., Taştepe (Golan) Tepesi 1473 m.dir.
İlçe merkezi; Kuşaklı (Halkız) Dağının batı eteklerinde kurulmuştur. İlçeye bağlı
köylerde Aydıntepe (Mereto), Meydan Dağı ve Kuşaklı Dağı etekleri ile bu dağlar arasında kalan vadiler ve Batman'a doğru açılan havzada (ulaşımın elverişli oluşu, iklimin ılımanlığı ve ekilecek toprakların daha bol oluşu yüzünden) toplanmıştır.

İlçenin alanı 710 Km2dir. İlçenin yeryüzü şekilleri, zamanımızdan 60 milyon yıl önce 3. Zamandaki (Tersiyer) Jeolojik hareketler sonucunda oluşmuştur.

İlçenin 636.050 m2 si dağlık alan, 6.000 m2 si yayla, 2.400 m2 si ova, 1.650 m2 si ise dağlık arazidir.
Sason ve Kayzer çayları ilçemizin belli başlı akarsuyudur. Bu iki akarsu Batman Barajı'nı beslemektedir
.

’politikacılar tarafından haritadan silinmiş bir kenttir Siirt.’’

Siirtli bir gencin Siirt gerçeğiyle ilişkisi

‘’politikacılar tarafından

haritadan silinmiş bir kenttir Siirt.’’

http://www.siirtdogus.com da ilgimi çeken masumane bir yazıyı hem aktarmak hem de gençlerimizin hayalleri ile Siirt gerçekleri arasında ki ilişkilere dikkat çekmek istiyorum.

Mimari özellikleriyle kaybolan bir şehirdir Siirt .Yani bir anlamda hafıza ve hatıralarını yitirmiş bir kentir.Bir bakıma politikacılar tarafından haritadan silinmiş bir kenttir. Geçmişini arayan bu kentte gençlerin işi daha da zordur sanırım.Yaşlılar nostaljiyle ayakta durumaya çalışıyorlar.Yaşlıların hayallerinde eski Siirt, zaman aşınımına uğramadan duruyor.

Oysa gençler ! Gençlerin işi çok zor.Sokaklarında inek ve koyunların dolaştığı ,ekonomik sıkıntılardan dolayı çocuk boyacıların cirit attığı,susuzluktan kavrulan Siirti daha uzun süre çile çekmeye mahkumdur.Bilardo salonları, pırıl pırıl gençlerin zamanlarını harcadıkları yani geleceklerini pozuk para gibi harcadıkları yerler olarak durdukça Siirt daha uzun süre bugününü geleceğe aynı karelerle taşıyacaktır.

Geçmiş çoğu kez önümüze gelecek olarak gelir.Bir geçmişliğe ihtiyaç vardır herzaman.Kültüre doygun bir geçmişlik. Siirtli gençler ne yazık ki şimdiki siirtin gericileşen yüzünü görüyorlar Siirt’in tarihinden ve gerçeklerinden bi haber olarak.

Eyfel kulesini Siirtin ortasına kolajlayan genç arkadaşımız konuya ilişkin ip uçları veriyor zaten. muzurluk olarak tanımlıyorsa da sonuçta masumane olarak görüyorum ancak …

’’Eyfel kulesi’’ ne ilerlemeye nede Siirt gerçeğine yakın duran bir tasarı veya hayal .Siirti bu kendi gerçeğini beslemekten uzak hayallerimizle hiçbir yere götüremedik .Karamsarlık değil benim ki .olsa olsa umutsuzluk hali.Biliyorum ki umut yoksa karamsarlık ta yoktur.o halde karamsar değilim.’’her yeniden’’ zaten umutsuzluktan doğmaz mı?

Hep hayal ve umut. En kırılgan yerimiz.Hayal gücümüz de en aldatılan yanımız oldu.

Süleyman Demirelleri,Erdoğanları,Fadıl Akgündüzleri tarih sahnesine çıkaran da bu masum hayal gücümüz.sonrada hep aldatıldık diye feryat ederiz ve daha çok aldalıcağız bu gidişle .

Çocuk iken hükümet konağında tezahürattan gaza gelen zamanın politikacısı ve 35 sene ülkemin anasını ağlatan Süleyman Demirel bağırıyordu’’Siirt’e deniz getireceğim’ .O Yıllardan bu yana Siirt politikacıların oy dilendikleri ve ihanet ettikleri bir şehirdir.

Süleyman Demirelin bu gerçek dışı politik söylemine inanın herkez inanmıştı o zamanlar.Çünkü Siirtliyi hayalleriyle başbaşa bırakırsanız Siirt’ti deniz kenarında hayal kurmaktan alıkoyamazsınız.Deniz kenarında bir Siirt.Eyfel Kulesine takılı bir Siirt.Ya da…….Siirt’in ortasında bir Eyfel.

Eyfel kulesi veya deniz ne fark eder.

……………………gözlemci

Siirtli bir gencin hayalleri

‘’Öncelikle Eyfel Kulesinin kısaca bilgilerine göz atalım; Fransa`nın başkenti Paris`in sembolü olan, 324 m. yükseklikteki(antenle birlikte) demir kule, Sen Nehri kıyısına 1889 yılında inşaa edildi. Yapan mühendisin ismiyle anılıyor: Gustave Eiffel. Mimarın ismiyse Stephen Sauvestre.
Kule 1887-1889 arasında tam olarak (2 yıl, 2 ay, 5 gün)de inşaa edilmiş. 50 mühendis, 5.300 ozalit plan kullanılmış, 100 demir işçisi, 121 işçi çalışmış. Toplam ağırlık 10.000 ton. Eyfel Kulesi, dünyanın en çok ziyaret edilen yeri olma özelliğine de sahip.
Evet Eyfel Kulesi Dünyanın 7 harikasından sadece birisi.


‘’Şimdi düşündüm de Siirt’e ne yapılırsa yapılsın, Siirt yine aynı Siirt…
Ya Siirt güzellikleri hak etmiyor, ya da insanlarımız bu kadar şeyi kaldıramıyor.
Gelişelim gelişelim diyoruz da, Türkiye’de Siirt’in artık savunulacak bir tarafı kalmadı diye düşünüyorum.
Ufak bir munzurluk yaptım ve EYFEL KULESİ’ni Siirt’in girişine yerleştirdim. Acaba Eyfel Siirt’te olsa ne olurdu diye düşündüm bir ara kendi kendime…
Evet aldığım cevap şu…
Sokaklarda yürürken iki adımda bir karşımıza çıkan o ufak boyacılar var ya bence her biri bir köşesinden tutar kim daha önce Eyfel’in üstüne tırmanır diye yarış yaparlardı, Eyfel Kulesinin altına bir çayhane açarlardı dışarıya da sandalyeleri atarlardı, Sabah’a karşı birileri gelir Eyfel Kulesinden birşeyler yürütmeye çalışırdı, İneklerimizi Eyfel Kulesinin etrafında otlatırdık, Seyyar satıcılarımız el arabalarıyla gelen turistlere birşeyler satmaya çalışırlardı, Semt Pazarına gitmemekte ısrar eden balıkçılarımız soluğu Eyfel Kulesinin civarında alırlardı ve bu örnekleri daha bir sürü çoğaltabiliriz.
Siirt’te Eyfel Kulesini sizde kafanızda canlandırabildiniz mi benim gibi. Sonumuz nasıl olurdu…
Şunu belirtmek isterim ki Siirt’in kıymetini bilelim ve bir hiç uğruna memleketimizi harcamayalım, olumsuzlukları elimizden geldiği kadarıyla aza indirgeyelim…
Bu sefer ki Sloganımız HER ŞEY SİİRT İÇİN….’’